Geçtiğimiz günlerde, ülkemizin birçok bölgesinde etkili olan yüzyılın en sert don olayı, tarım alanlarını derinden sarstı. Birçok çiftçi, bağ ve bahçelerinde ağır zararlar gördü. Ancak bu zor şartlarda, bir elmanın kaydının tutulduğunu ve o da çürük durumda olduğunu duymak, durumu daha da ironik hale getiriyor. Tarımsal üretimin sağlıklı bir şekilde devam etmesi açısından, çiftçilerin yaşadığı bu tür zorlukların üstesinden gelmek, hem ekonomik hem de gıda güvenliği açısından büyük önem taşıyor.
Uzmanlar, bu soğuk hava olaylarının, iklim değişikliğinin bir sonucu olarak ortaya çıktığını vurguluyor. Son yıllarda, bahar mevsiminin gelmesiyle birlikte artan sıcaklıklar, tarım takvimini erkene almış ve bu durum, bitkilerin çiçeklenme dönemlerinin zamanlamasını etkilemiştir. Son yaşanan don, bitkilerin bu kırılgan dönemde büyük zarar görmesine neden olmuş, özellikle meyve ağaçları başta olmak üzere birçok tarım ürünü beklenmedik şekilde etkilenmiştir.
Don olayının etkilediği bölgelerde 2023 yılında meyve üretiminde ciddi azalmalar bekleniyor. Örneğin, Aydın ve Manisa gibi önde gelen meyve üretim merkezlerinde, işgücü kullanan çiftçiler, toplamda rekoltenin %50 oranında düşeceğini bildiriyor. Bunun yanı sıra, bu dönemde çiçek açan ağaçların çiçekleri donarak dökülmüş, bu durum da gelecek dönemde üretim kaybını kaçınılmaz hale getirmiştir.
Çiftçiler, her yıl gerçekleştirdikleri hasat dönemlerinde, don olaylarının etkilerini en aza indirmek için çeşitli önlemler almaktadır. Ancak bu yıl yaşanan don, tüm planları altüst etti. Çiftçi Ali Yılmaz, bu yıl elma ağaçlarından yalnızca bir elma topladıklarını, ama bunun da çürük olduğunu ifade ederek durumu şöyle özetliyor: “Ağaçlardan umudumuzu kesmiştik, ama yine de geçen yılki kadar verim alabiliriz umuduyla çabalıyorduk. Ama sadece bir elma elde ettik, o da çürük çıktı.”
Bunun yanında, bu tür iklim olaylarının yeniden yaşanmaması adına alanında uzman kişiler, çiftçilere çeşitli önerilerde bulunmaya devam ediyor. Örneğin, ‘frost protection’ (don koruma) sistemlerinin yaygınlaşması ve tarımsal eğitimlerin artırılması gerektiği vurgulanıyor. Bu tür önlemlerin alınması, ilerleyen yıllarda çiftçilerin ve tarımsal üretimin daha az zarar görmesini sağlayabilir.
Ayrıca, tarımsal sigorta sistemlerinin güçlendirilmesi de önemli bir konu olarak gündeme geliyor. Çiftçilerin yaşadığı bu tür doğal afete karşı risklerini en aza indirmek, hükümetin de dikkat etmesi gereken bir mesele haline geldi. Çiftçilerin, yaşadıkları ekonomik kaybın telafisi için daha fazla desteklenmesi gerektiği, genel kamuoyunda yankı buluyor.
Sonuç olarak, bu yüzyılın en sert don olayı, tarımsal üretimin nasıl kırılgan olabileceğini gözler önüne seriyor. Şu an yaşanan zorluklara rağmen, gelecekte tarımsal alanda sürdürülebilir çözümler bulunması, hem üreticilerin hem de tüketicilerin yararına olacaktır. Ancak bu konuda alınan önlemlerin, sadece devlet tarafından değil, aynı zamanda tarım sektörü paydaşları tarafından da desteklenmesi gerekecektir. Ülkemizin tarımsal potansiyelinin korunması adına atılacak adımlar, gelecek nesiller için hayati öneme sahiptir.